Belki de sen aşka aşıktın, ben üstüme alındım.
Yüzüme okunmuş bir dua gibisin sevgilim. Çok şükür bugün de aşığım sana.
Bitti diye ağlamayın, oldu diye gülümseyin.
Allah yol vermiş, yordam vermiş, iz vermiş. Niye gelmiyorsun?
Sefaletimin nedeni yok’sulluk değil, yoksun’luk.
Ve bazen unutmak için uyumak gerekir, rüyaları hesaba katmadan.
Gelmeyeceğini bile bile beklemek saflık değil, aşktır.
Bazen diyorum ki kendime… Ne çok değer vermişim değersizlere.
Yabancı bir şarkı gibiyim, dinleyenim çok anlayanım az.
Gel birbirimize hayat olalım. Ayrılırsak hayatını kaybetti desinler.
Duygular asla eceliyle ölmez, mutlaka bir katili vardır.
Ne kazandığını bilmiyorum ama umarım beni kaybettiğine değmiştir.
Öyle sevdim ki seni, kime anlattıysam yerinde olmak istedi.
Vazgeçilmezimdin bilirdim. Yokluğunda sen komasına girerdi bedenim.
Nedir sende ki bu sessizlik, yoksa çok mu koydu bensizlik.
Ben, istemem öyle, iki günlük sevgili yüreğin varsa, bir ömür sev beni.
Biliyorsun ben hangi şehirdeysem, yalnızlığın başkenti orası.
Sana verebileceğim beyaz sayfalarım yok! Her yanımı seninle karaladım ben.
Siz hiç yar saçının bir telinden, kendinize gurbet yaptınız mı?
Gittin mi büyük gideceksin! Ayrılık bile gurur duyacak seninle. Can Yücel
Başıma bela olduğun günden beri hep söylerim, Allah belamı versin!
Belki kurduğumuz hayaller biter diye düşlerde bir sen biriktirdim yüreğime.
Sevmek zor iş, ne maaşı var ne sigortası, bir ayrılığı var bir de gözyaşı.
Beynimde cevabı ölüm olan bir soru; aşk yalan ise, yüreğimdeki acı niye gerçek?
Hayat yolunda çıplak ayakla dolaşma hayal kırıklarım ayağına batabilir.
Keşke tanımasaydım demiyorum ama keşke tanıdığım gibi kalsaydı dediklerim var.
Gidişinin hüznü gözlerimde, acısı yüreğimde kaldı. Gel de dindir bu ızdırabı.
Sen içinden de olsa seni seviyorum de, fazlasında gözüm yok. Kulaklarım çınlasın yeter…
Ben sadece kışın karpuzu, yazın portakalı özlerdim. Şimdi bir de sen çıktın başıma.
Çocukken hiç oyuncağın olmadı mı senin? Neden bu kadar çok oynuyorsun hayallerimle?
Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirsen, ilk vazgeçtiği insan sen olursun.
Kursak diye bir yer var. Heveslerim, hayallerim, sevdiklerim, dostluklarım. Hepsi orada.
Bakmayın öyle tabii ki de ağlamıyorum, giden sevgilinin ardından su döküyorum.
Dışarıya yağmur. Yüreğime hasret. Fikrime sen. Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden bir bilsen.
Şimdi kelebeğin kanatlarında yazılı adın, dokunsan silinecek; dokunmasan ölecek.
Sığmadın içime sevgili, bu yürek, bu şehir ve özünü bulduğun şu garip sevda sana dar geldi.
Özledim gözlerini, beş dakika uyan az. Çok değil, gözlerinin Kabe’sinde bir namaz.
Herkes birbirine sığınıyor bu devirde. Aşk acıya, acı gözyaşına, ben sana, sen ona. Öyle işte.
Benim şiirlerim çay kokar, düşlerim sade sen. Demlikte nefesin, bardakta gamzen…
Yağmurun en güzel tarafı bu: herkes aynı derecede ıslanırken, ağlayanın gözyaşı belli olmuyor!
Ne diyordu şair; yıkıldı yolunu bekleyen şehir artık gelsen de bir gelmesen de bir!
Öyle bir “yar” sev ki evladım; elinde su tasıyla iftarı bekleyen oruçlu gibi seni beklesin. Mevlana
Bazen, gözlerinin tanımadığını yüreğin tanır. Histen köprüler kurarsın, mesafeler utanır.
Bu sabah mavi bulutları avucuna mutlulukları gönlüne ve sevgimi usulca kalbine bırakıyorum.
Benim sevgim kocaman bir okyanus olsa ne fayda. Sen yüzmeyi değil üzmeyi bildikten sonra.
Hasretini söküp atmaya kalksam kendimden; yorgun ellerimle ne kadar uzağa fırlatabilirim ki?
Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten, affet senden habersiz aldığım her nefesten…
Boğazıma takıldı sevdan. 3 kere sırtıma vur helal de; alışık değilim harama, ondan olacak herhalde.
Dört yanı hüzünle çevri yara parçasına ‘aşk’ denilirmiş. Yüreğimin coğrafyasına düşünce anladım.
Eğer beni bu sokakta, bu semtte, bu şehirde bulamazsan sevgilim bil ki ben, gözlerinin daldığı yerdeyim.
Mutlu olmanı istesem de, bir başkasının senin içini ısıtacağını bilmek. Benim hep içimi üşütücek.
Kirli bir çocuk yüzüyüm kapında; ama dünyanın en temiz gözleriyle bakıyorum sana. Şeker değil istediğim, yüreğini koy avuçlarıma.
Birinin gözyaşlarına sebebiyet vermişsen, oturup sende ağlamalısın, bunun vebalinin yükünü nasıl ödeyeceğine!
Havam bozulmaya başladı yine, gözlerim de dolmaya. Sanırım içimde bir yerlere sen yağdı gece gece. Cemal Süreya
Kalbime saray inşa etmeye çalışman çok güzel bir davranış. Ama keşke temeli atıp, derince kazdıktan sonra bırakıp gitmeseydin.
Yum gözünü aç elini. Yüreğim senindir. İster cam kenarına koy, güneş alsın. İster can kenarına koy, hep sende kalsın.
Hayatın matematiğinin farklı olduğu hep sonradan anlaşılıyor. Ve anlıyor ki insan; değer vermek yalnızca matematikte işe yarıyor.
Hangi veda cümlesinden bahsediyorsun sevgili? Sen gitmeye yeltendiğin andan itibaren; ben vurdum “hoşçakal”ın sandalyesine tekmeyi.
Belki de konuşuyordur gözlerin. Ama ben gözce bilmiyorum. Sessizce biliyorum. Usulca biliyorum. Masumca biliyorum.
Aynada gördüğüm yüzün, dudağı gam, gözleri hüzün. Ben geceye hapsolmuşum, adı var kendi yok gündüzün.
Senin gülüşün cennetten atılan bir ekmek kırıntısı gibi! Ben ise bir serçe gibi, karın tokluğuna seviyorum seni.
Ateşim sen ol yanması benden, kaderim sen ol çekmesi benden, kurşunum sen ol sıkması benden, Azrail’im sen ol ölmesi benden.
Ülkenin farklı şehirleriydik. Ben sürgün yeri, sen başkent. İsyan sende başlardı, cezasını çekmek bana kalırdı.
Gülmek için mutlu olmayı bekleme, belki de mutluluk gülüşünde saklıdır, sakın gülmekten vazgeçme, senin bir gülüşün için yaşayan vardır.
Ben özgürlüğüne düşkün bir insanım ama kapatırsan beni sol göğsünün kafesine, sesimi bile çıkarmayacağım.
Aslında suçum yok inanın bana hakim bey, ben de yakmak istemezdim bu şehri, ama ne yapayım, üşümüş sevdiğimin elleri.
Senin, çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara bere içinde olsun dizlerim, yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Ben hiç pazarlık etmedim duygularım için, hele de sana ithaf olunanlar için. Yüreğim yettiğince sevdim, yetmeyecekse yaklaşmadım bile.
İnsan gerçekten tamamen unutamıyor eskiyi. Mutlaka taşıyorsun yanında ona dair bir şeyi. Aklında adını, kıçında yediğin tekmeyi!
Bir gün bir köşede sızıp kalırsam, el tanımasa da sen tanır mısın? Sorsalar sana kim bu diye, bakıp yaptığından utanır mısın?
Aşık gibi sevmezsen kardeş gibi sev beni demiştim; sen de öyle sevdin. Bu aşkın Habil’i ben oldum Kabil’i sen!
Benden su katılmamış şiirler istiyorsun. Kalem mi yazıyor sandın? Ben harfleri denizlerden söküp tek tek, gözlerimden süzüyorum. Göremiyorsun.
Nedir bilemiyorum; sana bakınca kendimi görüyorum, sana gelirken kendimden gidiyorum ve senden giderken kendime gelemiyorum.
Aşk oda sıcaklığına göre maddenin üç halini de alabilir. Bağırıp küfrederken katıdır, öpüp kokladığınızda sıvıya dönüşürken, kapıyı çarpıp çıktığınızda ise buharlaşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder